Hız Sınırı Bölgesi 50: Kayseri’de Bir Anı, Bir Duygu
Kayseri’nin ara sokaklarında geceyi takip ederken, şehirdeki ışıklar yavaşça kayboluyor. Hızlıca geçip gittiğim, yıllardır alıştığım yollar var ama bu akşam her şey bir tık farklı. Yavaşça, sakin adımlarla ilerliyorum, yolumun üzerindeki her şey bana bir şey hatırlatıyor, bir anda geçmişi düşündürüyor. Ancak, bu yolculuk biraz daha özel… Çünkü önümde bir işaret var, hayatımın birkaç saniyesini değiştirecek bir işaret: “Hız Sınırı Bölgesi 50.”
O An: Hızın ve Zamanın Kesiştiği Yer
Yol kenarındaki tabelayı ilk gördüğümde bir an için duraksıyorum. “Hız sınırı bölgesi 50,” yazıyor. Ne demek bu, dedim içimden. Evet, biliyorum hız sınırı genel olarak 50 ama burada neden bu kadar vurgulanmış? Sanki zamanın yavaşlamasını istiyor gibiyim. İçimdeki huzursuzlukla, yavaşlamak, hızımı kesmek gerektiğini anlamamın bir yolu gibi geliyor.
Kayseri’de arabada çok vakit geçirdim aslında. Zaman zaman da bir şehirde yaşamanın anlamı, o şehirdeki “yolculuk”la şekillenir. Kayseri’nin o yoğun, bazen tıkanan ama bazen de çok huzurlu sokakları arasında araba kullanırken, hız sınırı tabelasına bakıp bir şeyleri düşünmeye başlıyorum. Hızlı gitmeye çalışırken hep bir şeyler eksik olurmuş gibi… Her şey ne kadar aceleci, o kadar fazla bir yere yetişmeye çalışıyorum ki, bir yerde durup gözlerimi yavaşça kapatmak istiyorum. O 50’lik hız sınırı işareti bana bir şey hatırlatıyor. Yavaşlayın, biraz düşünün, biraz da hissedin diyor gibi.
Hayal Kırıklığı ve İçsel Düşünceler
Arabada ilerlerken bir yanda Kayseri’nin o tanıdık manzaraları geçiyor. Evler, sokaklar, kaldırımda yürüyen insanlar… Ama bu gece bana her şey daha farklı görünüyor. Biraz hayal kırıklığı, biraz da belirsizlik var. Kayseri’de her gün aynı yollarda geçip gitsem de, son zamanlarda bir boşluk var içimde. Herkes gibi ben de hızla bir yerlere yetişmeye çalışıyorum ama nereye? Ne için? Ve ne kadar doğru bir yol seçiyorum?
Bir süre sonra, hızımı tamamen kestim ve 50’ye düştüm. Bütün vitesleri düşürdüm sanki. Hız sınırı, fiziksel bir sınır değil, içsel bir sınır gibi geldi. O tabelaya bakarken bir an durdum. İnsan bazen kendi hızını, kendi hayatını ne kadar hızlandırırsa, o kadar kaybediyor. 50, sadece bir hız sınırı değil; hayatın bazı yerlerinde yavaşlamanın gerektiğini gösteren bir uyarı işaretiydi.
Umut ve Yeniden Başlama
Ve işte o anda, o 50’lik hız sınırı tabelası bana bir şey hatırlattı: Geçmişi geride bırakmanın, sadece “yavaşlamakla” mümkün olduğunu. Belki de sadece bu kadarını yapmam gerekiyordu. Hayatımda hızla geçtiğim dönemler oldu, kaybettiğim zamanlar… Ama bu gece, Kayseri’nin sokaklarında, o hız sınırı tabelasına bakarak, bir daha neyi aceleyle yapmam gerektiğini düşündüm. Umut, bazen hızla değil, doğru hızla gelir.
Yavaşlamam gerektiğini kabul etmek, kalbimi biraz rahatlatıyor. Hızlı gitmek, her zaman en iyi yol anlamına gelmiyor. Hız sınırı bölgesi 50, bana aslında hızın bir sınır olmadığını, durmam gerektiğinde durmayı bilmem gerektiğini öğretiyor. Yavaşça, her saniyeyi hissetmek… Geçmişin hızı ve geleceğin kaygısından uzaklaşarak, sadece şu anı, sadece bu anı yaşamayı hatırlatıyor bana.
Kayseri’nin sokaklarında ilerlerken, artık başka bir hızda gitmek istiyorum. Yavaş ama emin adımlarla…
Ve belki de bu, hayatın anlamını ararken en doğru hızdır: Bazen biraz yavaşlamak, her şeyin ne kadar değerli olduğunu görmek için en doğru yoldur.