Kilise Laflar Ne Demek? Vaaz Dili, Boş Cümleler ve Güç Gösterisi Olarak Söylem
Dürüst olalım: “Kilise laflar” deyip geçiyoruz, çünkü birilerinin kullandığı ağır, ahlakçı, tepeden bakan cümlelerden bıkmış durumdayız. Ama bu etiket, çoğu zaman meseleyi çözmek yerine başka bir kolaycılığa kaçıyor: Argümanı çürütmek yerine konuşanı damgalıyoruz. Benim iddiam şu: “Kilise laflar” ifadesi, dindar ya da seküler fark etmeksizin, gerçeklerden kopuk, sorgulanamaz otoriteye yaslanan her tür söylemi işaret etmeli. Yani mesele inanç değil, yöntem. Eğer bu ayrımı yapmazsak, eleştirdiğimiz dogmanın simini değiştirip aynısını yeniden üretiyoruz.
Köken ve Kullanım: “Vaaz Dili”nin Gündelik Hayata Sızması
“Kilise laflar” ifadesi, bildiğiniz gibi dini kurumlardaki vaaz tonuna gönderme yapar: emredici, sınır çizen, muhasebe yerine itaati çağıran bir üslup. Fakat bugün bu tonun benzerini yalnız kürsülerde değil; siyaset meydanında, şirket toplantısında, sosyal medyada, hatta “mindset” gurularının parlak sunumlarında görüyoruz. “Değerlerimiz”, “ahlakımız”, “vizyonumuz” gibi sihirli kelimeler eşliğinde belirsiz vaatler, ölçülemeyen hedefler ve hesap sorulamayan iddialar dolaşıma giriyor. Kısa versiyon şu: “Kilise laflar”, içerikten çok şekille çalışan bir güç tekniğidir.
Zayıf Yönler: Damgalama, Yoksullaştırma ve Tartışmayı Kapatan Etiketler
“Bu kilise lafları!” dediğimizde üç hata yapma riski vardır:
- Düşünsel tembellik: Karmaşık argümanları tek hamlede çöpe atar, ayrıntı talep etmeyi bırakırız. Eleştiri, etiketin arkasına saklanır.
- Önyargı üretimi: İnançla özdeş bir metafor kullanmak, inananların tamamını hedef alıyormuşuz gibi algılanabilir. Sorun inançta değil, sorgulanamazlıkta.
- Diyaloğu kilitleme: “Lafları” ifşa etmek kolaydır; yerine hangi metodu, hangi kanıtı, hangi denetlenebilir ölçütü koyacağımızı konuşmak zordur. Tam da bu zorluktan kaçınırız.
“Kilise Lafları” Nasıl Tanınır? Bir Söylem Testi
Bir cümlenin bu kategoriye düşüp düşmediğini anlamak için pratik bir kontrol listesi:
- Otoriteye çağrı: “Çünkü biz böyleyiz”, “Gelenek böyle der” dışında bir gerekçe var mı?
- Doğrulanabilirlik: İddia ölçülebilir mi, yanlışlanabilir mi? Yoksa “duygu”ya mı sığınıyor?
- Belirsizlik yoğunluğu: “Değer”, “ahlak”, “kutsal”, “milli” gibi ağır kavramlar somut örneğe bağlanmış mı?
- Hesap verebilirlik: Kim, neyi, hangi sürede yapacak; yapmazsa ne olacak?
- Şiddetsizlik ve kapsayıcılık: Farklı yaşamları dışlayan, utandıran, cezalandıran bir ton var mı?
Güncel Sahalar: Siyaset, Kurumsal Jargon ve Sosyal Medya
Siyasette “aile değerleri” söylemi, çoğu zaman sosyal politika ve bütçe denkleminden kaçmanın manivelasıdır: somut veri yerine semboller. Kurumsal dünyada “misyon-vizyon” afişleri, çalışanların somut haklarının, iş güvenliğinin, ücret şeffaflığının yerini almaya meyilli süs cümlelerine dönüşebilir. Sosyal medyada ise “kendini gerçekleştir” klişeleri, yapısal engelleri görmezden gelen bireycilik vaazına kayar. Ortak nokta: Denetlenemez vaade karşı denetlenebilir sonuç talebinin bastırılması.
Eleştirel Karşı-Öneri: İnançlara Değil, İspata Konuşmak
“Kilise laflar” etiketiyle uğraşmak yerine, tartışmayı üç ilkeye mıhlayalım:
- Somutlaştırma: Büyük kavramları örnek, veri ve mekanizmayla indirgeme. “Ahlak” diyorsan güncel politika önerin ne?
- Ölçme: Başarı nasıl anlaşılacak? Metrik, zaman çizelgesi ve bağımsız denetim var mı?
- Dahil etme: Kimler bu kararın muhatabı, hangi sesler masada? Toplumsal çeşitlilik, sürece nasıl katılıyor?
Bu üçlü, ister dini ister seküler kaynaklı olsun, her söylemi sınar; içi dolu olan kalır, boş olan dökülür.
Provokatif Sorular: Etikete Değil, Esasa Yürüyelim
– “Kilise laflar” dediğin cümleyi veriyle sınasan, hangisi ayakta kalır?
– Değer diye savundukların, pratikte kimin hayatını iyileştiriyor, kimin yükünü artırıyor?
– Sloganlar söndüğünde, masada hangi bütçe, hangi süreç, hangi sorumluluk kalıyor?
– İddian yanlış çıkarsa geri adım atma mekanizman var mı, yoksa kutsal dokunulmazlık mı ilan ediyorsun?
– Bir cümle seni iyi hissettirdi diye doğru mu, yoksa sadece tanıdık mı?
Dilin Politikası: Metaforun Gücü ve Riski
“Kilise” metaforu güçlüdür; çünkü ritüel, kutsal ve otorite çağrışımı taşır. Fakat metafor, gerçekliğin yerine geçmeye başladığında düşünceyi yoksullaştırır. “Kilise laflar” demek yerine, “kanıtsız iddia”, “belirsiz vaat”, “hesap vermez ton” demek; tartışmayı kişiden bağımsız, denetlenebilir ölçütlere taşır. Böylece hem inanç özgürlüğüne saygı korunur hem de söylemin manipülatif teknikleri görünür kılınır.
Son Söz: Etiketleri Bırak, Ölçütleri Yükselt
“Kilise laflar ne demek?” sorusunun keskin cevabı şu: İspata değil itaate yaslanan, hesabı değil hissi büyüten, içerik yerine imaj pazarlayan dildir. Ama bizim işimiz etiket yapıştırıp kaçmak değil; ölçüt yükseltmek. Her iddiayı aynı turnikeden geçirelim: somutlaştır, ölç, hesap ver. İnançlısı da seküleri de bu sınavdan geçer; geçemeyen “laf” olarak kalır.
Şimdi top sende: Dinlediğin, paylaştığın, alkışladığın cümleleri bu akşam küçük bir stres testine sokar mısın? Hangi sözler ayakta kalıyor, hangileri ilk rüzgârda dağılıyor? Tartışmayı büyütelim—ama kanıtı, ölçüyü, sorumluluğu büyüterek.
Katolik kilisesinde kadın din adamlarını tanımlamak için “rahibe” ve “rahibe” kelimelerinin birbirinin yerine kullanıldığı doğrudur; ancak rahibeler ile apostolik kadın din adamlarının yaşam tarzları, hizmetleri ve yeminleri arasında birçok fark vardır. Esasında üç tane var . Elbette binlerce mezhep, yüzlerce teoloji ve onlarca farklı kültür var . Ancak sonunda çoğu cemaat kendini üç kategoriden birine dahil ediyor: Anıt kiliseler , bakım kiliseleri ve hareket kiliseleri. Esasında üç tane var .
Kübra! Sevgili dostum, sunduğunuz katkılar yazının mantıksal akışını güçlendirdi ve daha düzenli hale getirdi.
( Zangoç ; kilisede hizmet eden ve çan çalan kimse.) “Kiliseden iki şişe yıllanmış şarap kaybolur, şarap mahzeninin anahtarının biri papazdadır, diğeri zangoçta. Kilise (bina): İbadet, nikâh töreni gibi dini vazifelerin yerine getirildiği bina, tapınak .
Selim!
Katılıyorum ya da katılmıyorum fark etmez, yorumunuz için teşekkür ederim.
Kilise, Hristiyanlıkta ibadet etmek ve bazı diğer dini vazifeleri yerine getirmek için tahsis edilmiş halka açık bina, tapınak . Yunanca ekklesia (çağrılıp toplanmış olan) kelimesinden türemiştir. organum kelimesi de alet demektir. ingilizce’ye “pipe organ” ya da “church organ” olarak fransızca’ya “orgue” olarak geçmiştir. bizde ise genellikle kiliselerde olmasından dolayı kilise orgu olarak isimlendirilmiştir.
Banu!
Yorumunuz farklı bir açı sundu, yine de teşekkür ederim.
Kilise, bina olarak Hıristiyanların ibadet ettiği yeri, teşkilat olarak ruhban sınıfını ifade eder . Bundan dolayı kilise; hem İsa’nın manevî vekili, hem Tanrı’nın Evi, hem de cemaattir. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde mabet yoktur. Nef, bir bazilika kilisesinin merkez koridoru veya bir kilisenin arka duvarı ile kesişme noktasının en uzak noktası arasında yer alan ana gövdesi ve koridordaki transept denilen çapraz neftir .
Selin! Saygıdeğer dostum, sunduğunuz görüşler yazıya canlılık kattı ve anlatımı güçlendirdi.